SÖZLERİNİZ ve ATEŞLEDİĞİNİZ FİTİLLER, GENCECİK CANLARI ALIYOR!

SÖZLERİNİZ ve ATEŞLEDİĞİNİZ FİTİLLER, GENCECİK  CANLARI ALIYOR!

Türkiye 10 Aralık gecesi patlayan bombalarla sarsılmış, terör İstanbul’un göbeğinde patlamıştı bu kez! Yüzün üzerinde yaralı,40’ın üzerinde şehit verdiğimiz saldırı sonrası yurdun dört bir köşesine giden şehit cenazeleri vatan toprağına emanet edilirken, teröre lanet yağdıran kitleler de sokaklarda eylem yapıyordu.
Sinop 19 yaşında bir genci toprağa verirken, bizler rahat uyuyalım diye görev başında 23 yaşında bir polis kardeşimizi de Durağan da vatan topraklarına al bayrağa sarılı tabutu ile defnediyorduk.
Suçlu kim ya da kimler?
Ne önemi var ki?
Canlar gidiyor, ocaklar sönüyor; “bir hilal uğruna ya rab ne güneşler batıyor” diyen bir nesil vatan topraklarında kahpe pusulara, hain kurşunlara canlı bombalara hedef oluyordu.
1 yılda 17 patlama yüzlerce şehit binlerce yaralı..
Yüzlerce kilo bomba nasıl oraya kadar gelmiş, nasıl taşınmış bir bilen yok!
Yabancı elçilikler aylar öncesinden uyarılarda bulunuyor, vatandaşlarına gitmeyin diyor, konsolosluk kapatıyor bizde ise bir belirti bile yok!
Her patlama ya da terör sonrası aynı klasik laflar, “intikamı alınacak, kanı yerde kalmayacak!” Sözleri ile teselli bulan kitleler..
Hesap veren sorumluluğunun gereğini yerine getiren istifa mekanizmasını çalıştıransa maalesef ara ki bulasın
Elbette ki terörün oluşturmak istediği kaos ortamına fırsat verilmemeli, elbetteki onlar istedi diye bir bakan ya da hükümet boşluğu oluşturulmamalıdır.
Lakin 1 yıl çerisinde 17 patlama sonrası yüzlerce can gidiyor, binlerce insanımız yaralanıyorsa bununda hesabını verecek birileri olmalıdır!!!

Ama görülen o ki sorgulayan bir toplum yok, hesap vermesini isteyen seçmen bulunamıyor. Varsa yoksa meydanlarda bağıran hırsını tepkisini sözlere döken kitleler ve de canını ortaya koyan vefakar, cefakar birilerinin gözünde ise sadece mesleğini yapıyor diyerek sıradanlaştırılan güvenlik güçlerimiz…
Bu gün güvenlik güçleri eski gücünde değil:. Çünkü; zorunlu olarak tercih edilen bir meslek haline dönüşmüş…
Öğretmenden, Sağlıkçıya, boşta gezen bir çok gencimizin zorunlu olarak girdiği polislik uzm. çvş.luk uzm. Erbaşlık tercihten ziyade daha çok ekmek kavgasının bir parçası olarak görülmektedir.
Bir zamanlar en gözde meslek olan askeri okullar, polislik bu günlerde zorunlu tercih olması düşündürücüdür.
Şehit cenazesi nedeni ile Sinop’ta olduğumuz gün ziyarette bulunduğum matbaaya bir polis gelir. Islak mendil ister. Yanımdaki DHA muhabiri Emin Adıgüzel arkadaşım kendisine sorar;
“Hayırdır? Ne oldu?”
Polis cevap verir;
“Şurda beklerken kuş geldi beni buldu. Üzerime pisledi, onu temizleyeceğim.”
Eminde espri mahiyetinde;
“Tamam abi işte ne güzel! hemen bir bilet al şanslısın” der geleneksel bir deyimle..
Ama Polisin cevabı enterasandır;
“ Ne talihi birader bizde şans olsa polis olur muyduk?”
Bu söz üzerine beni bir düşünce aldı…
………………………………………………………………………………………………………………..
Evet onlar canlı bombanın üzerine yürüyen, vatandaşı ölmesin diye kendini siper eden yiğitlerdi..
Ama sitem doluydu…
24 saate varan nöbet, kar kış demeden gidilen Görev…Ve bunca işin arasında kendini bir halt zanneden her türlü toleransı isteyen siyaset erbabı, parası ile hava atan züppe gelip kapısını çalarken kimsecikler halin nedir? diye sormaz!
Bir telefon açar babası ya da annesi,
Polis ya da uzm. Oğul lafı fazla uzatmadan cevaplar;
“Baba önemli mi? Değilse ben seni müsait olduğumda arayım. Şimdi göreve gidiyorum..”
Baba bekler,anne kederlidir! Acaba kötü bir haber gelecek mi diye…
Telefonları hep baş uçlarındadır. Telefon acı acı çaldığında ürpererek açarlar, telefona uzanamayan eller, telefonu eline alana sorar;
“Kim o? Hayır mı?”
Bekledikleri telefon geciktikçe içlerindeki korku artar. Gözler tv.lerda. haber kanallarındadır. Görev yaptığı kentin ismi geçtiğinde onu hatırlatacak en ufak emare de hemen telefona sarılırlar, “Acaba….”
Böylesine zor ve kutsal bir mesleğin sahibidir güvenlik güçleri…
İşte böyledir bir yakınınız var ise güvenlik gücünde, en ufak bir operasyonda patlamada aklınızın bir köşesinden yüreğinizin derinliklerinde hep onlar yatar…
İşte onlardan biri de Durağan’lı Hakan TANRI KULU idi…. Kula kul olmamış, kulluk vazifesini Allah’a, vatan borcunu milletini ödüyordu…
23 yaşında şehadet şerbetini içerken, binlerce masumu korumak ve kollamak için o sahanın etrafında vatan adına nöbet tutan yiğit insan, arkadaşları gibi bir an bile tereddüt etmeden ölüme koşan yiğitlere ne yapsak azdır.
Bu günlerde internet ortamında dolaşan bir kampanya da Durağan Devlet Hastanesi isminin Durağanın son şehidi olan “HAKAN TANRIKULU DURAĞAN DEVLET HASTANESİ” olarak değiştirilmesi kampanyasını yürekten destekliyorum.
Umuyor ve diliyorum ki; yetkililer Durağanlıların bu isteğini yerine getirir ve şehidin hatırasını, ismini o görkemli binada yaşatılmasına vesile olurlar…
…………………………………………………………………………………………………………………………
Bir diğeri de 19 yaşında bir tesadüf eseri o stadın yanından geçen bu ülkenin geleceği aydınlık yüzü Berkay Akbaş..
Terör onu da sevdiklerinden aldı götürdü….
Babasının isyanı vardı; “oğlum şehit değil! Bir tesadüf eseri buradaydı. Terör onu katletti!” Aslında bu sözler şehitlik mertebesine değil sorumsuzluğa! 300-400 kilo patlayıcının oraya nasıl geldiğine isyandı. İsyandı çünkü; kabullenemiyordu! Sınav sonrası 2 günlüğüne arkadaşları ile İstanbul’a gidilecek ve orada terörün gencecik yavrusunu elinden almasını kabullenemiyordu.
Dün terörle pazarlık yapanlar, terörü dağdan şehire indirenler, siyasi hedeflerine malzeme edenler, şehirlere yığılan bombaları bilip müdahale etmedik diyenler, canlı bombaları bilip eyleme geçmesini bekleyenler! Artık beklemeyin, pazarlık etmeyin ama bürokrasi dilini de devletlerle didişmeyi de bırakın! Birazda geçmişte olduğu gibi bürokrasi dilini kullanın. Çünkü sözleriniz, ateşlediğiniz fitiller, gencecik canları alıyor.

Başa dön tuşu