ERDOĞAN’DAN SEÇİM STARTI
Son zamanlarda muhalefetin sürekli erken seçim istemesine karşılık iktidar cephesinden hep seçimlerin zamanında yani 2023 yılında yapılacağına dair cevap geliyordu. Cumhur ittifakı tarafından ülke de erken seçimi gerektiren bir durum olmadığı özellikle vurgulanarak kararlılık gösteriliyordu. Ancak son günlerde seçim konusu iktidarın büyük ortağı Ak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından da gündeme getirilmeye başlandı. Önce il başkanları toplantısında ısrarla şimdiden çalışmalara başlanması gerektiğini dile getirmesi dikkat çekti. Daha sonra ise milletvekillerine hitaben söylediği “Meclis ara veriyor. Meclis’in ara vermesiyle birlikte hepimiz arazide olacağız, meydanlarda olacağız. Şunu özellikle hatırlatacağım, arazide yapacağımız çalışmaların raporlarını Genel Merkez’e kesinlikle raporlayacağız. Grup başkanvekilliğine raporlayacağız. Hangi arkadaşımız ne kadar çalışma yaptı, nasıl çalışma yaptı, hangi ilimizin durumu nedir, ne değildir, bunları sizden alacağız. Yoksa bir turistik seyahat olarak illerimize gideceksek nafile” şeklindeki sözleri oldukça dikkat çekiciydi.
Neden mi? Sayın Erdoğan geçmişte de yaptığı benzer konuşmalarda sahada olacağız, çalışacağız der ama turistik seyahat olarak illerimize gideceksek nafile demezdi. Demek ki o da bir şeyleri görüyor. 2023 seçimlerinin kendileri için ne kadar hayati bir hale geldiğini partisinin vekillerine anlatmaya çalışıyor.
Sayın Erdoğan’ın konuşmasındaki dikkat çekici detaylardan biri de tevazu vurgusu idi. Sayın Erdoğan “Teşkilatlarımız mütevazı olmak zorunda. Milletvekillerimiz mütevazı olmak zorunda. Bunun başka yolu yok. Vatandaşın kapısını tevazu ile çalacaksınız” şeklindeki uyarısı boş yere yapılmış bir uyarı değildir. Geçmiş seçim dönemlerinde de Sayın Erdoğan’ın gönüllere girin, gönüllere girilmezse seçim kazanılmaz, talimatları olmuştu. Ama belli ki bu konuda ciddi bir eksiklik hissetmiş. Son dönemlerde tevazu vurgusunu çok yapıyor. Bu uyarıların asıl nedeni tevazunun karşıtının kibir olduğu gerçeği olsa gerek.
Çiftçi Pahom
Tolstoy’un “İnsan Ne ile Yaşar” adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır.
Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir.
Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.” Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir gücü. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz…
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olayı bir daha izlemiştir.
Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u gömerler. Reis, Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”
