Birinci Dünya Savaşı sonucu hepimizin bildiği üzere aziz vatanımız işgal edilmişti. 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in 9. Ordu Müfettişi olarak çok özel ve olağanüstü yetkilerle donatılıp Padişah tarafından Samsun’a gönderilmesiyle kurtuluş savaşının fitili ateşlenmiştir. “Ya istiklal, ya ölüm” parolasıyla çok uzun ve gayet meşakkatli bir sürecin ardından önce TBMM açılmış, sonra da 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edilmiştir.
Cumhuriyet; yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir yönetimdir. Milet temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla ülkenin yönetilmesidir.
Cumhuriyet; kimsesizlerin kimsesi, Nene Hatunların, Sütçü İmamların, Hasan Tahsinlerin sesidir.
Cumhuriyet laikliktir, din temiz duygular içinde kalbimizde yaşasın diye. Kimse kirli siyasete alet etmesin diye.
Cumhuriyet bir halkın özlemidir. Artık savaşlardan yorulmuş, yoksul ve viran kalmış ülkesinde barış ve huzur olsun diye.
Cumhuriyet emektir alın terinden akan. Namusuyla kazançtır hiç kimseye el açmadan.
Cumhuriyet ilimdir, fendir. Bu yüzden Atatürk “bir gün söylediklerim bilime aykırı düşerse bilimi seçin” der.
Cumhuriyet aydınlanmanın adıdır, 96 yıl önce yakılan bir meşaledir.
Yüzbinlerce şehit verilerek yakılan bu bağımsızlık ateşini koruyacak ve yaşatacak olanda bizleriz.
Ve elbette bu günlere kolay gelinmedi...
Şairin: “Kalk yiğidim yine dağ başını duman aldı, Parçalandı bir kıtanın toprakları
Aslan payını aslan olmayan aldı.” diye haykırdığı günlerden geldik bu günlere.
Seferberliklerden, dolup dolup boşalan kışlalardan, kıtlıklardan, gidilip dönülmeyen yerlerden, aziz milletimize biçilen kefenleri yırtarak geldik bu günlere, Yolsuz, okulsuz, ilaçsız, ışıksız zamanları aşıp geldik bu günlere, velhasıl bu vatan kimin sorusuna en güzel cevabı vererek geldik bu günlerimize. Manisalı Mehmet efesiyle, Erzurumlu Nene hatunuyla, Antepli Şahiniyle, Nevşehirli Yusuf onbaşıyla nasıl el ele verip yurt müdafası yapılmışsa bu gün de yarın da aynı birlik ve beraberlik ruhuna ihtiyacımız var.
Tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de birliğimizi, dirliğimizi ve saadetimizi çekemeyen şer güçler ellerinden geleni arkalarına koymamaktadır.
Her ağacın kurdunun özünden olduğu gerçeğini iyi bilenler, bizi bize düşürmek için içimizden hainler peydah ediyorlar.
Çağdaş bir toplum olma yolundaki koşumuza çelmeler takmak istiyorlar. Bu hedeflerine ulaşmak için bizi hedefsiz ve hafızasız bırakmak istiyorlar. Biliyorlar ki, hafızası olmayanın hedefi de olmaz...
Devlet kurmanın timsali olan Türk milletinin kurduğu bu devlet sadece 96 yıllık bir fidandan ibaret değildir. Adı değişerek ama birbirinin devamı mahiyetinde binlerce yıllık bir devlet geleneğinin sahip olduğumuz bilinciyle hareket etmeliyiz. Mehmet Akif’in “Toplu vurdukca yürekler onu top sindiremez” dediği gibi bir millet olabilirsek, bu toplu vuran yürekler ülkemizin teminatı haline gelecektir.
Bu vesile ile Türkiye Cumhuriyetini kurup bizlere armağan eden başta M. Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını ile Cumhuriyetimizi korumak için canlarını feda eden şehitlerimizi saygıyla anıyor, Allah’tan rahmet diliyorum.
Genç Cumhuriyetimizin 96. yaşı kutlu olsun...