AĞLASANIZ DA SON TREN KALKTI!

Köprüye yolcu garantisi verdiler. Havalimanı’na yolcu garantisi verdiler. Hastaneye müşteri garantisi verdiler. Cezaevlerine suçlu garantisi verdiler. Bunlar birer hizmet değil, hizmet adı altında sömürme projesidir. Türk milletini yok etme projesidir. Taahhüd edilen, garanti edilen sayıda bu saydıklarımız gerçekleşmez ise şayet, yandaş firmaya ödenmesi gereken kalan tutarı devlet kasasından dolayları olarak hepimiz ödemiş olacağız. Osmangazi ve Yavuz Sultan Selim köprüleri buna en somut örneklerden ikisi. Sayıştay raporlarındaki hesabı sorulamayan yolsuzluklar bir kenara dursun, devletin ve milletin neye fazla para ödediği gerçek rakamlarla ortada. Birileri bu ucube projelerle devleti ve milleti ipotek edip sömürerek yandaşlar vasıtasıyla da kendilerini mi garanti altına alıyor? Sözde yapılanların çoğu niye zarar ediyor? Neden bu israf? 24 Haziran ve daha öncesi günlerce, aylarca, hatta senelerce vatandaşa bir şeyler anlatacağız diye gece gündüz bir taraflarımız yırttık. Şimdilerde herkes gelen zamlardan, her geçen gün zorlaşan hayat şartlarından, vatandaşa çokça yüklenilmesinden ötürü isyanlar ediyor. Esnaflar iş yapamıyor. Çiftçiler perişan halde, üretemiyor, üretse de ürününü satamıyor. İğneden ipliğe her şey ithal geliyor. Üretici desteklenmiyor, üretime sahip çıkılamıyor. Sanayici zor durumda. Fabrikalar iş yürütemiyor. Bu saatten sonra ağlayıp, sızlanmak inanın fayda etmiyor. Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti, gitti. Bu acı bedeli maalesef bizi bir türlü anlayamayanların sayesinde hepimiz ödüyoruz, ödeyeceğiz. Ülkeyi tek bir adama teslim edip oy verip ve her seçim akşamı, “Koyduk mu?”, “Yüzde bilmem kaçla yine seçtik” diyenler muhalif olanlara da izledikleri zehir kanallarının algı pompası ve etkisiyle “Hain!” damgası vuranlar, şimdilerde isyan ediyor. Bende sosyal medya hesabımda bu tipte olanların günler, aylar öncesine ait paylaşımını bulup kendi yazılarının altına yapıştırıyorum. Kendilerini, kendi iç yüzlerini, unutmuş oldukları geçmişlerini ve paylaştıklarını hatırlatmak için. Yüzlerine vurmalı. Başka olmuyor. Rüzgârın estiği yöne kıvırıyor dönekler! İç savaş denemesi mi yapılmak isteniyor! Son yaşanan hadiseler, provokasyonlar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e saldırılar ve Ezan tartışmaları ülkeyi daha da germenin, ayrıştırmanın bir planıdır. Kirli odaklar milletin değerleri üzerinden, değer verdikleri üzerinden ülkede bir iç savaş denemesi yapabilirler. 2019 yılı ve sonrası ülkemiz çok daha tehlikeli olaylara gebe de kalabilir. Bu yaşanan hadiselere nazaran bir öngörürsen ibarettir. Ülkede iç çatışma, derin bir kutuplaşma, germe ortamı oluşturuluyor. Ulusalcı, milliyetçi kesimi kızdıran dinciler ile samimi dindarları kızdıran sözde ulusalcı geçinenler sahneye, sahaya sürüldü. Her iki toplumun da ortak çizgileriyle oynayarak, bam teline dokunarak AKP’nin ekmeğine yağ sürülmek istenmektedir. Önümüzdeki Mart 2019 yerel seçimleri de bu millete bence kurulmuş bir tuzaktır. Tüm yetkilerin tek elde toplandığı, tek bir ele teslim edildiği ülkemizde BOP’un son ayağı özerklik tartışmaları da devreye girebilir. Bu millete hem milli, hem manevi, hem de ekonomik bedel ödetecekler. Millet kendi eliyle bu sürece taşıdı. Ekonomideki acı tablo ortada. İşten çıkarmalar başladı. Zamlar, vergiler katlanarak devam edecek. Nefes aldığımız her alanda cezalar bile kesilebilir. Bizim gibi yazı yazan muhaliflere de susması için gözdağı vermeye de devam edecekler. Yazdığı kitaplara ve geçmişine bakılırsa kiliseye papaz olarak atanması gerektiği ve Fetö’nün Diyanet ayağına kasıtlı olarak getirildiğini düşündüğüm, dinlerarası diyalogçulardan Ali Erbaş’ın Mısıroğlu gibi şahsiyetsiz bir “Yunansever”i ziyaret etmesinin de maksatla yapıldığını, tesadüfen bir şeyin olmadığını, bizzat talimatla bazı alt yapıların oluşması için gönderildiğini düşünüyorum. 17 yıldır kutuplaşan, herkesi herkese düşman eden bu tartışmalar ve toplumu gerecek provokasyon fotoğraflarının iyi niyetle verildiğini asla düşünmüyorum. Buna diğer hadiseleri de ekleyebilirsiniz. Çünkü hiç yanılmadık. “Hizmet edelim!” diye nara atanlar, ülkeyi ve Türk milletini daha çok husumete, hezimete zemin hazırlamaya devam ediyor. Çünkü son kale Türkiye. Her yönüyle işgal ediliyoruz bilmem halen farkında değil misiniz? Ben sanık o mağdurmuş! Geçtiğimiz hafta duruşmam vardı İstanbul Anadolu adliyesinde. Sanık sıfatıyla sanık sandalyesinde savunma yaptım. Eski Başbakanlardan Binali Yıldırım’ın mağdur, benim ise sanık olduğum “Hakaret!” davasıydı. Güya kendisine hakaret etmişim. O da bundan mağdur! olmuş. Duruşma salonuna girdiğimde kısa bir savunma yaptım. İlginç olanı da da şu ki; Bir hakim karşısında sanık sıfatıyla ifade veren birisine, “Ceza alabilirsin!” ifadesi kullanabiliyorsa bu adaletin kimlere işlediğini gösterdiği gibi aleni olarakta bir güç korkusudur. Güç baskısıdır. Bu söylem aslında hukuken suçtur. Suçum sabit değil. Neyse. Hakim, hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasının hukuki mahiyetini anlattı ve 3. celsenin 19 Mart 2019’a ertelenmesine karar verdi. Duruşmaya Binali Yıldırım’ın avukatı da geldi. Pek konuşmadı, savunma yapmadı sayılır. Sadece yöneltilen suçlamayı, “Kabul etmiyoruz” demekle yetindi. Hakimlerin, savcıların kendi güdümünde olduklarını varsayarak düşündüklerinden olsa gerek. Yargıtay kararına göre, ağır eleştiri kapsamına alınması gereken bir durum benimkisi. Nitekim, savunmamı yaptım. Belgelerimi de hakime ibraz ettim. Yazılı savunmamı da avukatım aracılığı ile yapacağımı ifade ederek ek süre istedim. Aynı çizgide yazmaya, anlatmaya devam edeceğimi de beyan ettim. Hakkımızda hayırlısı olsun. Adalet herkese lazım!..