Ömür insana verilen en büyük sermayedir. İyi ömrün güzel hatıraları kalır mazide. Kötü bir ömrün de hep acı hatıraları kalır mazide. İnsan ömrü bir ağaç gibidir. Önce tomurcuğundan çıkar filizlenir. Ardından da incecik fidan olur. Çocuk gibi ilgi ister. Yağmur sularında yıkanmak ister. Daha sonra genç bir ağaç olur. Dallarındaki yaprakları yeşerir, çiçek açar ve meyve verir. Yıllar sonra da dalları kurur, meyveleri çürür, yaprakları solar ve koca bir çınar yaşlanır gider. İnsanoğlu da böyledir aslında. Ömür inanın çok kısa. Zaman su gibi akıyor. Doğuyor, büyüyor ve ölüyoruz. Kim bilir yarın yokuz, belki de son nefesimiz. Gelip geçici olan şu dünyada, herkesin ölümlü olduğu bir dünyada ölümsüz olmak diye bir şey yoktur. Şehitler müstesna. Allah yolunda olanlar müstesna. Gidenin ardından ölmeyen tek şey, hayatta iken yapılan iyilikleridir. Dürüst bir yaşamın izleridir. Sağ elin verdiğini sol ele bile kimsenin ruhunu duyurmadan gitmektir. Ömür ve ölüm. Biri hayattaki sermaye, diğeri de hayat sonrası geçen günlerin, giden yılların, edilen kötülüklerin, yapılan iyiliklerin muhasebesidir.
İnsan yaşarken bazı şeylerin kıymetini bilmez. Hastalık gelmeden sıhhatin, ölüm gelmeden hayatın kıymetini bilmeli. En büyük servet, en büyük makam güzel bir ömürdür. Ne mal, ne mülk. Ne şan, ne de şöhret. Hiç birisi insan için kalıcı değildir. Kalıcı olan tek şey, makamını ne şekilde ve nasıl kullanıldığı. Malını, mülkünü nereye ve nasıl harcadığıdır. “Merhaba!” diyerek doğan, başındakileri sevindiren çocukluğu, akabinde gençliği, ve sonrasında “Elveda!” diyerek son bulan yaşlılığıdır. Her geçen yıllara dönüp baktığında geriye ne verdinse o gelir, gider hep seninle. Hayatım boyunca kendimi sorgulamaya, hesaba çekmeye çalıştım. Kötülüklere meyletmeden yaşamaya çalıştım. Her doğan yeni günde her halime şükretmem gerektiğini düşündüm. “Benden niceleri var!” dedim kendi kendime. “Ekmeğin kıymetini, kırıntısını dahi poşetin dibinde bırakmamayı” düstur edindim kendime. Ömür ne de olsa geçecek deyip ruhumu karartan şeylere meyil etmemeye gayret ettim. “Düzgün yaşamalıyım. Dürüst yaşamalıyım” dedim kendi kendime. Hep yanlış olanlarla mücadele etmeye çaba gösterdim. Hak yememeye, hakkı olanın hakkını aramaya, hak yedirmemeye özen gösterdim. Satırlara yazdım, kağıtlara çizdim duygularımı. Bu uğurda hayallerimi erteledim. Kimseye anlatamadım içimdeki ruhu. “Sadık olamadan gitti sana değer veriyorum” diyenler. Şu kısacık ömrümde içimdeki sevdayı haykıramadım. Söyleyemedim. Hıçkırıklar dizildi hep boğazıma. Yine de yılmadan doğruların peşinden koştum. Yalnız kaldım bedenen. Ama ruhen, ama manen dopdoluydum. Yüreğimden bağırdım kendime ve etrafıma.
“Olsun be!” dedim..
Herkes mutlu olsun diyeydi mücadelemiz..
“AH BENİM ÖMRÜM!..”
Geçen yıllara diyebildim sadece..
Yazı yazıyor başı belaya giriyor diye kimse yanaşmadı yanımıza.. Bir bilselerdi keşke.. Allah hesap sorar niye bildiğini yazmadın diye...
Dün kendimi hatırlattınız bana..
Dün bir yaş daha yaşlanmışım!..
Ömrüm boyunca doğum günü nedir hiç bilmedim. Hiç kutlamadım. Adetim de değildir. Ama hatırlanmak çok güzel duygu uyandırdı bende. Gelen mesajlardan anladım dün bir yaş daha yaşlandığımı. Meğer dün benim doğduğum günmüş. Hiç farkında değilim. Ömür dediğin nedir ki? Gelip geçiyor, akıp gidiyor. Yaşam gayem; Doğru, dürüst, düzgün, çizgisinden ödün vermeden hayırlı güzel bir ömrün olmasıdır. Allah hepimize, hepinize hayırlı, sağlıklı güzel ömürler versin.
Bu vesileyle; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 96. yıl dönümünü kutlar, bu topraklar için canını, malını, kanını, her şeyini feda eden aziz şehitlerimize yüce Allah’tan rahmet dilerim. Milli birlik ve beraberlik bayramımız olan Cumhuriyet bayramımız kutlu, mutlu olsun.