Geçen sene bugünlerdi.
Ülkenin yarısında sevinç çığlıkları vardı. Havayi fişek gösterileri eşliğinde başkanlık kutlamaları, kırmızı güllerle zırhlı araçların karşılanması gibi bir çok görüntüleri ülke olarak ibretle izlemiştik. Bu kutlamaların olduğu aynı gün de Çorlu’da büyük ihmal iddiaları altında yaşanan feci bir tren kazasının enkazı altında kalanların yaşam mücadelesine de tanıklık etmiştik. Ülkenin bir kısmı başkanlık kutlaması yapıp eğlenirken, diğer kısmı da ölü ve yaralıların enkaz altında yaşam mücadelesi veren vatandaşlarımızın vagonların altından çıkarılması için yoğun çabalar sarf ediliyordu. 8 Temmuz 2018 günü yaşanan ve yürekleri yakan Çorlu tren kazasında 25 kişi hayatını kaybetmiş, 317 kişi de yaralanmıştı. Tıpkı Soma’da maden faciasında olduğu gibi bu kazada da ihmali olanların üzerine gidilemedi. Suçu var ise suçluların, sorumluların hesabının sorulamadığı bir olay daha kapandı gitti. Aradan bir yıl geçmesine rağmen konu hakkında kamuoyu bilgilendirilemedi. Açılan soruşturmanın akıbeti nedir bilen hiç yok. Varsa da sonuç nedir bilmiyoruz.
Evet.. Tam bir yıl önce bugünlerdi..
Binlerce kişi sokaklara dökülmüş, tren kazasında onlarca ölüye, yüzlerce acıya, yaralıya rağmen başkanlık sevdası uğruna eğlenmişlerdi. Tren kazası bir kaç günde unutuldu, unutturuldu. Her zaman olduğu gibi bu gerçeğe de medya da yer vermediler. Onlarca kişi öldü, yüzlerce yaralı vardı. O gün suçu yağmurlu havaya atanlar bile oldu. Suçu Allah’a yükleyenler bile oldu. “Şu sorumludur ya da, ‘burada şu hata vardır’ diyen” de olmadı.Tren kazasındaki ihmal iddiaları arasında yaşanan ve cinayet derecesindeki bu olayı kapatıp örtbas edenler, suçu Allah’a ve yağmura attılar. Kazanın olduğu tren rayının altı bile kaza sonrasında gelişi güzel doldurulduğu, rayın altına alel acele menfez konulduğu iddiaları o aralar basına yansımıştı. İnsanlar ölmezden evvel bu tedbirler niye alınmadı? Niye bu sorular sorulamadı? Ülkede medyanın hali ortada. Kim sorabilecekti ki? Önce tedbir sonra takdir ve tevvekküldür. Tebdirsiz, “Kader” deyip geçmek yoktur inancımızda ve insanlığımızda. Eşeği sağlam kazığa bağlamadan o iş sağlama alınmış olmaz. Buna kibar ifadelerle, “Nemelazımcılık” denilir.
Ülke şu anda Başkanlık sistemi ile yönetiliyor. 17 senedir de tek başına ülkeyi yöneten bir AKP hükümeti var.
Başkanlık sistemi neler getirdi? Neleri götürdü bunu halk olarak görmek mümkün. Çarşı, pazar ateş pahası. Ülke yangın yeri. Tencereler bomboş. Üretim alanı daralmış, güzel beklentiler, verilen sözler bu sistemle daha geriye götürdü. Bir avuç insanın refahı için çalışıyor halk. O bir avuç insanın saltanatı huzur içinde. Lüks, şatafat, israf, kibir tavan yaptı gidiyor. Ateşi kendi eliyle yakanlar, şimdilerde “yangın var!” diye bağırıyorlar.
1 yıl önce ülke 24 Haziran seçiminden çıkmış, saraya muhalif olan adaylara algı ve iftiralarla başkanlık sistemine geçiş seçimine gidilmişti. Tek adam rejimine 24 Haziran akşamı ülkenin tüm yetkileri teslim edilmişti. “Başkanlık gelirse ülke şöye şaha kalkacak, bu sistem ülkeyi şöyle ekonomik anlamda daha çok uçuracak!” şeklinde sloganlar atılıyor, sözler veriliyordu. Başkanlık sistemine geçeli tam 1 yıl 18 gün oldu. Uçan tek şey zamlar oldu. Uçuşa geçen tek şey, ülke borçlanması oldu. Aile saltanatına harcanan israf oldu. Adalete susamışlık, huzur ve asayiş, güven ortamı daha da kendisini aratır oldu. Kişiye özel adalet, zengine özel adalet, parasına, makamına, adamına göre adalet, adamına göre adalet kavramları tesis edildi. Bunu iki konuyla örneklendirmek mümkün.
Birincisi, Geçtiğimiz günlerde AKP kurucularından birisi olan Ali Babacan’a açılan FETÖ soruşturmasıydı. Yerinde ve de geç kalınmış olan bu soruşturmanın şak diye bir günde açılıp ertesi günü kapatılması bir oldu. Geçtiğimiz ay Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğine getirilen, henüz bir ayı bile doldurmadan 13.000 TL olan maaşının 18.000 TL’ye çıkarılıp 5.000 TL maaşına zam yapıldığı tartışmaları gündemdeki yerini koruyan Bülent Arınç’ın Ali Babacan’a açılan soruşturmaya direkt olarak müdahil olması açılan FETÖ soruşturmasının başlamadan bitmesine neden olmuştur. Arınç, Babacan’a açılan FETÖ soruşturmasının AKP’deki herkesin yargılanmasının önünü açacağını ifade etmesi, Cumhurbaşkanı dahil bir çok kişinin bu anlamda zora düşeceğine dair benzer beyanlarda bulunması, savcılara ve hakimlere aleni, “Bizden elinizi çekin!” şeklinde bir gönderme yapması konunun kapatılmasına, savcıların, hakinlerin geri adım atmasına, adalet denilen kavramın uygulanmamasına imkân tanımıştır.
İkincisi de, Seydioğlu ismiyle baklavacılık sektöründe olan bir iş adamının yaşına, başına, konumuna bakmadan Pendik’te hamile kadının olduğu aracı tekmeleyip üzerine çıkması, tehdit etmesi. “Parayla adam olunmaz, insan olunmaz, insanlık hiç olmaz” kaidesinin en somut, en gerçek göstergesi de bu olay olmuştur. “Adamlığı beş para etmez” dedirten olay da en çok can yakan tarafı da bu tip magandaların devletin kapılarında devletin polisi tarafından karşılanıp tokalaşması. Devleti temsil eden bir memurun magandalara saygı göstermesi, olayın toplumsal tepki sonucu ilerlemesi adaletin nasıl ve nereye geldiğini anlatmaya yetmez mi?
Yüreklerimize bir nebze de olsa su serpen tarafı ise; Magandaya saygı da kusur etmeyen polisin açığa alınması, magandaların da tutuklanması olmuştur. Toplumsal tepki sayesinde bile olsa adalet kavramı arada bir işliyor. Fakat bu bile duruma göre. Buna da şükür!..
İBB’de İmamoğlu farkını izleyin!
İBB’nin ilk meclis ayı toplantısı yapıldı. Canlı görüntülü yapılan toplantı da Basında yer alan bilgilere göre, İmamoğlu resmi rakamlarla belediye kasasının boş olduğunu, maaş ödeyecek tabloya bile sahip olmadığını ifade etmiş. Dahası 980 milyon TL gibi ciddi bir rakamın bir hafta da buhar olduğu iddiası. Bakalım daha neler göreceğiz.
Ankara’da Mansur Yavaş’ın adaleti, İstanbul’da ikinci kez seçilen ve 806.000 fark atan İmamoğlu adaletinin ülkemize çok şey katacağına, bir çok anlamda umut olacağına inanıyorum. Yeter ki, görevlerini rahatlıkla yapabilsinler.
Geçmiş olsun dileği!
Önceki günlerde Durağan ilçemize bağlı köyümüz Sarıkadı’ya gitmekte olan birinci dereceden akrabamız İdris Önder’in kontrolündeki araç aynı istikametteki Hacımahmutlu köyü yokuşunda kaza yaptığını üzülerek öğrenmiştim. Kazada İdris Önder, eşi Ayşe Önder, çocukları ve anneleri olan muhterem yengemiz Kezban Önder ağır yaralanmış ve tedavileri için Sinop Devlet Hastanesi’ne kaldırılmışlardı. Bu satırları yazmadan evvel arayıp sık sık bilgi aldığım yaralıların sağlık durumlarının gayet iyiye gittiğini öğrendim ve mutlu oldum. Kendilerine, köyümüz ve Önder ailesi adına bu sayfadan, bu satırlardan büyük geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Allah hepimizi belalardan, kazalardan muhafaza eylesin. (AMİN)