İsraf..
Yalan..
Talan..
Kul hakkı..
Gösteriş..
Zulüm..
Yakan, yıkan..
Dincilik. (Dindarlık değil...)
Söz sahibi olanların vasıfları..
Sıfatları bu vasıflarla anılıyor.
Her gün bir yenisine eklenen rezillikler.
Dipsiz gölü dünyalık hırsları uğruna kuruttular. Sadece dipsiz göl mü ki kuruyan? Ülkenin her şeyini kuruttular. Aile yapısını, huzurunu, taşını, toprağını, çiçeğini, böceğini, ağaçlarını, ormanlarını. Ne fabrikalar kaldı, ne de bacası tüten ocaklar. Tükenen, kuruyan değerlerimiz o kadar çok ki saymakla bitmez. Saymakla bitmeyen en kıymetli, en değerli varlık olan hazinelerimiz kurutuldu. Adalet kavramından tutun da, ahlâk denilen örtüye kadar. Değişik bir toplum yapısı meydana getirildi. İyi ve güzel olan ne varsa düşman oldular. Büyük kıyamet gelmeden küçük kıyametle dünyayı zehir ettiler. Zehirlediler, zindan ettiler. Geri dönüşü olmayan uçuruma götürdüler müslüman Türk milletini. Haçlı zihniyeti istediğini dindar(!) gibi gözükenler eliyle yaptırıyor. Kimi camilerde konser veriyor, spor yapıyor, kimi miting yapıyor, kimileri besmele çekerek kilise açıyor, kimi de camileri şatafat için gösterişe alet ediyor. Peygamber efendimizin asırlar önce işaret ettiği bir topluluk ile karşı karşıya mücadele ediyoruz. Şu zaman da en büyük cihad bu olsa gerek. İslam’a hizmet eden güzide müesseseleri vicdansızca yıkanlar, İslam’ı içten içe çökerten sistemi aleni yaygınlaştırıyorlar. Artık sinsi sinsi değil. Açık açık ihanetler sergileniyor. Dini temsil ettiği iddia edilen ama aksine hareket eden diyanet denilen kurum haramla iç içe yaşıyor. Haramları önemsemiyor, söylemiyor, gerektiği gibi görevini yapmıyor. Diyanet denilen kurum hırsızlığa, arsızlığa göz yumuyor. Çalanlara, rüşvet yiyenlere, domuz etini kasaplarda yasallaştıranlara, “Allah katında tek din İslam’dır!” ayetini kaldıranlara, faizden beslenenlere, örtünün altını kaybedenlere, devletin parasıyla lüks içinde yaşayıp dindar gözükenlere sesini çıkaramıyor. Mesele sadece diyanet değil!. Mesele; “Dindarız!” diye iktidara gelenlerin döneminde tüm pisliklerin yaygın ve açık hale gelmesidir. Yozlaşmış, milli ve manevi değerlerinden uzaklaştırılmış bir millet, en büyük ve en kötü eserleri oldu. Kendi elleriyle onayladıkları dizilerden, yasallaştırarak izin verdikleri kumar ve şans oyunlarına kadar. İlkokul sıralarına kadar inen uyuşturucu, alkol, sigara kullanımı. Dahasından söz etmiyorum bile...
Hazır aklıma gelmişken yazmak istedim. Dün Ferah Çamlıca tarafına çıkmıştım. Ferah caddesi üzerinde bir okul inşaatı dikkatimi çekti. İnşaatın önünde de şans oyunlarından birisi olan ve mevcut iktidar döneminde kurulan Spor Toto’nun reklamı vardı. İnşaatın önündeki tabelaya dikkatlice baktım. Okul inşaatının sponsorluğunu haksız kazançla toplumun bir kesimini kendine bağımlı hale getiren Spor Toto’nun yaptığını gördüm. Haram parayla eğitim yuvası inşaa ediliyor. İlginç!. Tek bir kuruşunda haram para olmayan binaları yerle bir edenler, çocukların eğitim görecekleri binaları haram saltanatla inşaa ediyorlar. Aynı şekilde Çamlıca’da yeni yapılan camii. Çamlıca camii’nin yapımındaki giderin bir kısmını iddiaya göre Milli Piyango İdaresi’nin karşıladığı yönündeydi. (Bunu bizzat derinlemesine araştıracağım..) Camii girişinde görsellere yansıyan haç işareti de cabası!.. Nitekim bu iddialar ışığında her tuğlasında haram olan bir binada namaz kılmak caiz midir? Ya da orada kılınan namaz gerçekten namaz mıdır? Bir yanda fotoğraf çekmek için camii içinde gösteriş yapa yapa istediği gibi gezenler. Diğer yanda haram saltanatı ölesiye savunanlar. Allah için tek bir safı dolmayan camilerin seçim zamanlarında tek bir adam için dolduğuna şahit olduk. Çetin bir dönemde yaşıyoruz. Günden güne kötüye giden ekonomik şartlar altında hakkı savunanlar hem yaşam savaşı veriyor, hem de doğru ile yanlışı, hak ile batılı ayırmak, halka göstermek uğruna çırpınıyor. Keşke uçurumu herkes görebilse. Keşke selden bir kütük kurtaranlar bir hayli fazla olabilse..
Hz. Musa (a.s) Firavun’a karşı halkını doğru yola davet ettiğinde halkı Musa aleyhisselama: “Ya Musa haklısın ama karnımızı Firavun doyuruyor” cevabını verirlerdi. Ülkemizdeki durumun özeti bu. Vel hasılı; “Dipsiz gölü kurutanlar, bu ülkeyi dipsiz bir gölün içine atanlar..”
Yabancılaşmak!
Çok popüler oldu marketlerde “Yerli Üretim” sloganı. Son zamanlarda buna neden ihtiyaç duyuldu? Markalaşmak adına yabancılaşma da son hızla devam ediyor. Yerli ve milli olan her şeyi elden çıkarıp akabinde “Yerli Üretim” sloganı oluşturmak gülünç bir durum. İsrail tohumun kullanılmasının zorunlu olduğu, yerli tohumun yasak edildiği bir ülkede yerli bir üretim nasıl olacak? Yerli olana yüklü vergi, yabancı olana sıfır vergiyle mi? Ürettiğimiz her şeyi dışarıdan alarak mı? Düşünün sarımsak bile Çin’den!..
Her şeye rağmen asla ümitsiz değiliz. Sevgi tohumlarını yeniden ekmek dileği ile. Hoşçakalın..