1 Mayıs İşçi Bayramı..
Emekçinin işçinin alınterinin savunulduğu sermaye karşısında yem edilmediği bayram..
Oysa bu gün bu ilkede yüklü sermaye sahiplerini parasının karşışılığını bilmeyen sömüren sömürdüğünü b,lerek semiren kitleleri patronları saymadığımızda büyük br kresim olan esnafın bir kaç eve ekmek girmesine vesile olan küçük çaplı işletmelerin oldukça zor bir süreçte olduklarını da hatırlatkmak isterim.
Bağ-Kur’un 800 TL olduğu 1 sigortalının 3000 TL maliyete sahip olduğu düşünüldüğünde her ay katlanan borç yükü karşısında her gün emek sarf etse de bütçesi açık veren esnaftan bahsediyorum.
Onların standart gelirleri yok..
Onların maaşları yok..
Onların sabit gelirleri yok..
Onların korkularıvar..
Onların artık beklentileri de yok..
Neden mi?
Evine ekmek getirememekten korkuyor..
Bir çok esnaf artık devlete ödeyeceklerinden vazgeçmiş, vatandaşa ve kendi işçisine maaşını vereyim deme noktasına gelmiş.. Çark dönsünde diyerek günü kurtarma derdine düşmüştür.
Dünya da gelişmiş ya da gelişmekte olan hiç bir devletin bu kadar borç yüküne soktuğu karşılıksız bıraktığı bir kitle yoktur..
Kredi çıkar, ipotek olmadan alamazsın.. Kredi çıkar, iş yapmayan toplum arasında yarı tefeci dediğimiz üretmeden tüketen hatta çok zaman işyeri bile olmayan hatta kredi almak için açıp kapatanlar alır da yılların esnafı evrak getir götürle ömür tamamlar...
Konu nerden nereye geldi diyeceksiniz..
Haklısınız..
İşçi aldıklarına borçludur.. esnaf ise dükkanı açmasa bile dönen çarkta Elektriğe bağkura işçisi varsa sigortaya ve onun maaşına borçludur. Kazanmak zorundadır.. Onun 1 Mayıs’ı işçisinin evine gidecek ekmek, akşamda evine götüreceği ekmektir..
Rakipleri o kadar çoktur ki; yarın sabah KOSGEB desteği ile açılacak yeni bir esnaf.. Ya da ertesi gün dedikodusu yayılmış ama gelmek üzere olan marketler zincirinden ya da giyim mağazalarından bir tanesinin açılacak olması.. Ve en kötüsü bilinmez yolda devblet tek rakibidir... Çünkü çıkan ilk kanun ve uygulama onu bulur...
Onlar aslında yarı bankadır.. Anadolu’nun sermayesini toplar parasını alır genel merkeze atar sen ben burda ömür tüketiriz.. Orda emekçi, vardır.. onların saat dilimleri mesai, kavramları vardır.. Ama esnafın mesaisi yoktur.. Gecesi gündüzü yoktur. Bazen ailesi gelir çalışır bazen çocukları..
Dışardan baktığnızda altındaki araba vitrindeki mal sizi cezbedebilir. Gelin görün ki; içi o esnafı yakar dışı da sizi içeri çeker..
Dün 1 Mayıs’tı... Asıl üreten çiftçi,balıkçı, esnaf kitlesi sadece alanlardakini seyrettiler! Dertleri o kadar çoktu ki; tarlaya atacak gübre, ilaç mazot dükkanın içine girip almadan çıkan vatandaş sahi siz 1 Mayıs!’ı kutlarken esnaf üretici de ha bir gayret’ bu günü kurtaralım diyerek borç hanesine yenilerini yazıyordu...
Ama olsun alınteri döküp çalışan işçi kardeşim sözüm sana değil bu yazıları okuyup doğru diyen ama oy verirken yanlışta karar kılanlaradır..
Dolar 6 Tl.. Şükür
Dolar 8 TL şükür
Dolara 10 TL ye çıktığında şükredecek esnaf, batmamış üretici kalmayacak ama şükür diyenler yine kendinden kaynaklı soruna dinle bağlantılı bir çözüm bulacaktır.. Buna da şükür!!!!!???...
Eee ne diyelim gelişmiş ülkelerderde psikiyatri doktorları önemlidir. Bizde deli doktoru(!) denildiğinden pek fazla insan rağbet göstermez. Oysa en sağlıklı bireylerin bile mutlaka gitmesi danışması gereken sadece hastalık zamanı değil normal yaşamın içerisinde olması gereken bir doktordur. Psikiyatri doktoru kişinin artan stresini kişinin ruh dengesini düzenler. Bizde onların görevini kahvehaneler yapar... Toplumsal gerginliği azaltan vakit geçirmek için her yerde bulunan kahvehaneler toplumun stres atma merkezlerdir.
Allahtan varlar..
Onların doluluk oranı ile ilgilenenlerde zaten kahvehaneleri stres atma merkezi olarak gördüğünden yenilerini ekliyor millet kıraathaneleri!!!!..
Değil mi ya!
1 Mayıs’ta işçi sokakta, esnaf hesapta, hükümet zamda devletten geçinenler fonu bekleyenler; onlarda şak şakta...
1 Mayıs anlamını bilenlere, tepkisini gösterebilenlere emeği savunup emeği hak bilenlere, meydanda olanlara saygı duyabilenlere kutlu olsun...
Diğerlerine gelince;Boşuna beklemeyin bu kavşakta,Sizi anlayan çıkmaz bu sokakta,Şükür pişer ocakta,Üreten şokta, esnaf batakta!...
RAMAZAN AKLI DEĞİL ÖNEMLİ OLAN İNSAN AKLI!Onbir ayın sultanı Ramazan ayı 6 Mayıs’ta başlıyor. 11 ayın sultanı, bereket, rahmet, af ayı olan Ramazan ayına erişmiş bulunuyoruz. Geçmişle gelecek arasında bir kültür, örf, adet, gelenek köprüsü oluşturan Ramazan ayındayız. Bu ay geçmişte hoş sohbetlerin yaşandığı kaynaşmanın arttığı insanın insan olma yolunda zorluklara nefis ile mücadelesine akıl ile vicdanın dengeye sahip olduğu aydır.
Bu ayda kendimizi hesaba çekerken aslında insan olma özelliğini kaybettik mi bunu da sorgularız.Çünkü insanı farklı kılan aklıdır. Aklı ile Allah’ı bulur, aklı ile ibadete gider aklı ile yaşamı kendine kolay kılar aklı ile insanlığa faydası dokunur. “Ramazan ayı geldi. Hatimler, mukabeleler okunacak, ne güzel! Peki ya bu Ramazan, insanı okumayı becerebilecek miyiz? İnsanı okumadan, kitabı nasıl anlayabiliriz? Birbirimizi nasıl anlarız? Nasıl bağışlar, nasıl hoş görür, nasıl severiz? Yeryüzünün dört bir yanında gönüller yıkılırken, çocuklar istismar edilir, kadınlar şiddet görürken, Gazze’de hangi suçtan öldürüldüğünü bile anlamadan genç bedenler toprağa düşerken, Allah’ın en kutsal ayetinin yerle bir edildiğinin farkında mıyız acaba?” diye sorar bir yazısında Hürriyuet gazetesi yazarı DR. Erkan aydın... Cevapları da insanın aklnda gizlidir. Bizler Ramazan ayını yaşarken aklımızı kullanmak onu da ıslah etmek onu da düşünmeye, idrak etmeye zorlamak zorundayız. Teslimiyetçi değil sorgulayıcı bir nesli yetiştirmek zorunda olduğumuzun gerçeğini kabullenmek buna göre kendimizi düzenlemek zorundayız.
Sevgili okurlar; Batıyı beğensekte, beğenmesekte maddeci desekte ruhları ölmüş insanlığı kaybolmuş desekte bu gün gerek ülkemizde gerekse ülkemizde misafir konumunda olan mültecilerin gitmek için canlarını ortaya koyduğu çocuklarını ölümü göre göre deniz sularına meriç nehrinde geçmeye çalıştıkları batının yaşam felsefesini anlamak ve neden geri kaldığımızı sorgulamak zorundayız. Batı insanı merkeze aldığından kazanmış, kanunlarını insan odaklı yaptığında büyümüş biz ise insanı merkezden uzaklaştırıp biat kültürüne teslim ettiğimiz gün kaybetmişiz. Bu gün hala kız çocuklarını okutmayan aileler var ise bu gün hala insan değilde inancı sorgulanıyorsa işte kaybettiğimiz adalet bize Allah’ın gazabı olarak geri gelecektir. Çünkü nefret nefreti tetikler.. Sevgi ise nefreti söndürür gül bahçesine döndürür.. Biz nefreti değil insan odaklı sevgiyi, toplumun her bireyine öğretmek zorundayız. Yarın çok geç olabilir.
Bir nükte ile Hoşgeldin ya Şehr-i Ramazan diyerek sözlerimi noktalıyorum.
“Ramazan hilali görülmeyince oruç tutmanın caiz olmayacağını bilen bir tiryaki, hilali görmemek için evinin pencerelerini kapayıp perdeleri de sımsıkı örter: geceleri mahalle kahvesine giderken de başını önüne eğermiş, nasılsa bir su birikintisi içinde hilalin aksini görünce ürkerek şöyle demiş:
- Hey mübarek! Gözüme mi gireceksin, anladık işte Ramazan başlamış!..”
