Karantinada iki haftayı tamamladık. Daha ne kadar süreceğini ve nasıl sonuçlanacağını bilmiyoruz.
Bu arada, hepimizin yaşam tarzı değişti. Sosyal hayatımız,dostluk ve komşuluk ilişkilerimiz, çalışma düzenimiz hatta dinî alışkanlıklarımız bambaşka bir şekil aldı.
Bir ay önce bize böyle bir hayat yaşayacağımızı söyleseler pek çoğumuz ciddiye almaz, güler geçerdik herhalde..
Tarihi bir süreçten geçiyoruz ve elbet bu günleri de atlatacağız hep birlikte.. Ancak bu yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz/öğreneceğimiz birşeyler olmalı:
Mesela en başta, hayatta en önemli şeyin para, mal-mülk ya da kariyer elde etmek olmadığını, “Sağlık” olmayınca bunların hiçbir anlam ifade etmediğini öğrenmişizdir sanırım.
Bazen küçümseyip kimi zaman hakaret edip, şiddet uyguladığımız sağlık çalışanlarının aslında ne zorluklar içinde görev yaptıklarını belki bir parça da olsa anlayabilmişizdir umarım.
Kimi zaman gereksiz, sıkıcı bir yer olarak gördüğümüz ve “bitse de kurtulsak” dediğimiz “Okul” un aslında hayatımızda ne kadar büyük bir yer doldurduğunu az da olsa hissetmişizdir.
Hem saygı duyduğumuz hem de en küçük fırsatta yerden yere vurmaktan çekinmediğimiz, hatta “yatarak para kazandığını” düşündüğümüz “Öğretmen” in yaptığı işin hiç de kolay olmadığını bizzat yaşayarak öğrenmişizdir belki de..
Aslında az çok hepimizin yaptığı ancak bazen ihmal ettiğimiz “temizlik” kavramının birçok ilaçtan daha etkili bir silah olduğunu hepimiz acı da olsa öğrendik sanırım bu süreçte..
Yerlere tükürmemeyi, el yıkamaya özen göstermeyi, çöplerimizi rastgele atmamayı acı tecrübeyle de olsa yaşayarak öğrendik sanırım.
Doğada yaşayan canlıların da en az bizim kadar hayat hakkı olduğunu ve bizlerinde buna saygı göstermemiz gerektiğini, söylenti bile olsa başımızın belası virüsün kaynağı olarak gösterilen yarasalar vasıtasıyla hatırlamış olduk.
Bir musibet bin nasihatten evladır demiş atalarımız...
Belki de “bizim şer gördüğümüz şeylerde hayır vardır” ve hayat normale döndüğünde hepimiz öncekinden daha merhametli, daha anlayışlı ve olgun insanlar olarak hayatımıza kaldığı yerden devam ederiz, kimbilir??
Peki bu günlerde ne yapmalıyız, neye dikkat etmeliyiz?
Bulaşmadan korunmada, evde kalmak ve sosyal mesafeyi korumak esastır. Bununla birlikte, elleri sabunlu çeşme suyuyla iyice yıkadıktan sonra yüzün, kulaklar ve ense dâhil bol suyla yıkanması, aralarda sıklıkla ellerin akarsuya tutulması, bu arada saçların da sıvazlanması ve tekrar ellerin suya tutulması, vücut elektriğinin boşaltılmasında ve sonuç olarak da kişisel toz bulutunun küçültülmesinde büyük katkısı olacaktır. Gözlüklerin de sıklıkla akarsuya tutularak yıkanması yerinde olur. Sentetik malzemeler vücut elektriğini artırdığından, özellikle başörtülerinin ve giysilerin bugünlerde pamuklu kumaşlardan seçilmesi de büyük önem arzetmektedir. Basit maskeler de benzer etkiye sahip olduğundan, bunları sık değiştirmek, dış yüzlerine çıplak elle dokunmamak, zorunlu olarak kullanılacaksa her iki yüzlerine sıvı dezenfektan sıkıp kurutmak yerinde olur.
Dikkat edilmesi gereken bir durum da sosyal medyadan yayılan asılsız haberler... Yetkililerce teyit edilmeyen her bilgi sadece ve sadece kargaşa ve endişeye yol açar. Umudumuz bu belayı def etmek üzerinedir.
Her şeye rağmen umudumuzu kaybetmeden önlemleri alarak, yılmadan yorulmadan sevdiklerimizi ve kendimizi bu musibetten uzak tutmaktır.. Ne diyordu şair:
“Umudumuz bakidir amma,
Yol uzun, zaman kısa, ben yorgun”…
Şaire inat kısa zamanda yolun uzunluğuna bakmadan yorulmadan güzel günlere ulaşmamız temennisiyle...
Sağlıcakla kalın...