İNSAFSIZ İNSANLIK!

Katliamlar..
Tecavüzler..
Cinayetler..
Cinnet geçirenler..
Çoluk çocuğu rahatsız edenler..
Soyanlar, sövenler, çalanlar..
Her gün bu tip haberlerle sarsılıyoruz.
“İnsanlığın bittiği yer!” dedirten olaylar.
“Kopsun kıyamet!” dediğimiz anlar..
Bağıra bağıra, “Nerede adalet!” diye ağlayarak haykırdığımız zamanlar..
Şanlı bayrağa sarılı şehitler..
Toprak uğruna can verenler..
Bir hırs uğruna tecavüze uğrayan ormanlar. Doğa katliamı.. Yakılan yeşil alanlar. İçerisinde can veren, katili insanlar olan hayvanlar.. Ve o güzel çiçekler. Şarıl şarıl akan şelaleler..

Sular, akarsular, bitkiler..
İnsan eliyle doğanın dengesi bozuldu. Kendi bozulan insanoğlu doğayı da bozdu. Paraya taparken geleceğimizi çaldılar. Yeryüzünün süsü olan doğanın kendisini mahvettiler. İnsanın süsü olan insanlığa mahsus hasletleri de bitirdiler. Kendi yok olan insanlık, doğayı da yok etti. Sofralarımızdan bereket kalktı. Hanelerden huzur, adliyelerden adalet gitti. Binalardan komşuluklar kalktı. Birbirine hasretle bakan akrabalık ilişkileri tükendi. Sevdalar kalmadı. Sevenler kalmadı. Tuhaf bir nesil büyüdü artık. Her yaş grubu farklılaştı. Herkes bölündü. Kimi iyilik, kimi kötülük içinde yaşam mücadelesi veriyor. Kimi lüks, kimi yokluk içinde yaşıyor. Hani diyor ya şair, “Kiminin pırlantası ufak (!) dertli. Kiminin de ekmeği bayat (!)dertli.. Herkes bir değişime uğradı. Kendini bilenler değişmedi. Şuurunu yitirmedi. Yozlaşmaya kurban olmadı. Aldı başını gidiyor çocuklarına kıyanlar, çocuk yaşta özentiler. Eşlerini öldürenler. Ekonomik bunalımlar. Boşanmalar.. Ve buna bağlı sebepler. Adliye dosyaları aile içi şiddetle dolup taştı. Kaybettik. Güzel olan her şeyi kaybettik, yok ettik.

Tarih hep Firavun’un zulmünü konuşurdu. Şimdi Firavunların sayısı arttı. Yönetenler, yönetilenler. Kimi sistemi kullanarak kurban ediyor. Kimi sistemin kurbanı oluyor. Boğazından bıçaklanan bir kadının vahşice öldürmesi bu milletin hangi noktada olduğunu, gelişen ve değişen dünyada Türkiye’nin neleri kaybettiğini gözler önüne seriyor. Bir milletin değerleri uçup, kaçıp, yok olup gittikten sonra son model silahınız uçsa, kaçsa, havada atış yapsa ne yazar ki..

İnsanlık ölmüş ülkede.. Vicdan denilen güzel hasletler yok olmuş ülkede.. Huzur diye aradığımız eski günler tükenmiş ülkede. İnsan, insanlıktan uzaklaşmış. Müslüman, “Müslümanım” demekle, insan, “İnsanım” demekle geçiniyor sadece. Pislik akıyor saç tellerinden paçalara kadar. Pislik akıyor ruhtan bedenin son tırnağına kadar.. Tertemiz doğan ruhlar büyüdükçe kirlenmiş. Bu kirlenme bu çağa denk geldi. Beyinler çamur deryası. “Kalp” denilen et parçası taş kesilmiş. Duygular yok edilmiş, insani vasıflara layık her güzel kavram parça parça edildi. Hz. Mevlana’nın da ifade ettiği gibi; “Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok. Nice elbiseler gördüm içinde insan yok.” Durumu özetlemeye yeten en güzel mısralar. En güzel satırlar. O pahalı elbiselerin içinde insan yok, insanlık yok. Bedeni canlı olsa da eli kanlı, vicdanı kanlı, duyguları kanlı insanlar, bireyler türedi. Yok ediliyoruz..

Çanakkale’de kazandığımızı, çanak anten kafasıyla verdik. Komşuluk öldü. Eşler arasındaki sadakat öldü. Kimse kimseye tahammül edemez anlayış gösteremez hale geldi. Yapılmaması gerekeni ısrarla yapma ihtiyacı oluşmuş. Yapılması gerekeni yapmak istemem arzusu yerleşmiş. Yanlış olan her şey tatlı gelir olmuş. Doğru olan her şey den uzaklaşır olunmuş. Savaşla bitmeyen bir millet kendi eliyle, kendi arzusuyla düşmanın istediği kıvama geldi. Daha ne olsun ki..
Ne laf, ne söz geçiyor. Herkes, “Ben özgürüm!” diye bağırıyor...

Bir yazıda okumuştum. Nerede, ne zaman okuduğumu tam olarak da hatırlayamadım. “Katılmamak mümkün değil” dedim kendi kendime. Hatta buna benzer yazılar yazdığım olmuştur. Birebir anlattığım örneklendirme de olmuştur. Acı gerçekte şu ifadeler geçiyordu:

“Son 20 senedir bu ülkenin ürettiği tek şey; Kısa paçalı, dar pantolon ve çorapsız lofer ayakkabı giyip sakalları hacivat gibi kesen, özellikle bu maksatla yapan, osmanlı tuğralı yüzükler takıp ecdad torunu olduğnu sanan, ellerinde parlak tesbihler, ağızda soba borusu gibi nargile tüttüren, nargile kafelerden instagrama fotoğraf koymaktan başka bir halta yaramayan ne idüğü belirsiz tipler...”

Gerçekten durum böyle..
Ne hale geldi aman Allah’ım diyoruz..
İyi ki yazılar yazıyorum. İyi ki düşünüyorum. İyi ki yazılarımda eleştirdiklerini yapan biri değilim.
İyi ki dünyanın bu zevklerinden uzağım.
İyi ki böyle düşünenlerden değilim..
İyi ki sıraladıklarımdan değilim..
Şimdi böyle olmayana kız vermiyorlar. Herkes herkese benzemek için yarışıyor.
En güzel elbise olan şuur yitirilmiş..

Geçtiğimiz günlerde eski eşi tarafından vahşice öldürülen Emine Bulut’a Allah’tan rahmet diliyor, “Anne ne olur ölme!” diye yürekleri yakan kızına ve yakınlarına sabırlar diliyorum. Sözün bittiği yerde yazacak daha ne olabilir ki. Çok şey yazmak, ağzıma geleni saydırmak istesem de nafile.. Bunalım, o an ki pskiloji, ailevi nedenler.. Sebep ne olursa olsun insanlığı kaybetmeye asla değmez.

Şehidimiz İdris GEZER..
Ne güzel bir çocuktun sen..
Bu vatan için gittiğin yerde şehit düştün.
Ne annen, ne baban. “Benim tek derdim vatan” dedin. Sen ne güzel bir çocuktun. Bu memleketin yetiştirdiği, bağrından kopardığı. Hakkını ödeyemeyiz. Allah sizlerden razı olsun güzel kardeşim. Şehit haberini öğrendiğimde yüreğim sızladı. Durumu da paylaşamadım. Facebook’un koyduğu yazı ve paylaşım yasağı yüzünden duygularımı da ifade edememiş, yazamamıştım. Fırında çalıştığı dönemlerden de tanıdığım güzel kardeşimiz İdris Gezer’in Hakkâri’de mayın arama, taraması esnasında şerefsiz, kalleş teröristlerin yerleştirdiği patlayıcının infilâk etmesi sonucunda şehit düşmesi ilçemizi ve kıymetli ailesini yasa boğdu. Güzel kardeşimize Allah’tan rahmet, ailesine, yakınlarına, ilimize, ilçemize büyük sabırlar diliyorum.