KARAR “KUL HAKKI YEDİK!” KARARI!

YSK’nın 6 Mayıs’ta almış olduğu hukuksuz karar sadece Türkiye tarihine değil, aynı zamanda dünya tarihine de kara bir leke olarak geçmiştir. O tarihten bugüne kadar geçen süreçte gerekçeli karar henüz bugün açıklanabildi. 250 sayfalık kararda iptale söz konusu somut bir belge ortaya konulamamış, ellerinde olduğu söylenen belgeler ise gerekçe olarak sunulmamıştır. Bu kadar sayfanın delilden öteye hazırlanmış olması neden iptal edildiğinin cevap verilememesinden mi kaynaklanmaktadır? Bu kararın hukuki değil, siyasi bir karar olduğu, tek zarftan sadece İBB seçimlerinin iptal edilmiş olmasından da anlaşılmaktadır. YSK’nın gerekçeli kararından da anlaşılacağı gibi İmamoğlu’nun hakkının gasp edildiğini bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. Kararın hiç bir cümlesinde, hiç bir ibaresinde “Çaldılar, haksızca aldılar” diye bir itham ya da bu ithama yönelik bir atıf bulunmamaktadır. Buradan yola çıkarak görünen gerçek şu ki: “Çaldılar” kampanyası tamamen iftira algısına dönüştürülmüş bir iddia ve söylemden ibaret. İçi boş ve mesnedsiz bir söylem. ** YSK’nın açıkladığı 4219 numaralı gerekçeli karar yazısı aynen şöyle: “Sandık kurulu başkanının kamu görevlisi olmadığı sandıklarda, sandık başı işlemlerine itiraz edenin temsilcisi olan siyasi partili üye dahil hiç bir kimsenin itirazı vuku bulmamıştır. Sandık kurulunca tutulan tutanaklar, hiç bir itirazı kayıt ileri sürülmeksizin birlikte imza altına alınmıştır. Bu sandıklarda kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkanının, seçmenin oyunu yönlendirdiği, değiştirdiği veya etiklediği yönünde aynı sandık kurulunda görevli olan beş siyasi partili sandık kurulu üyesinin herhangi bir şikâyeti ve itirazı olmamıştır.” Devam eden karar yazısında: “Sandık kurulu başkanının kamu görevlisi olmadığı sandıklarda oy kullanan seçmenin oyunun, hangi neden ve gerekçeyle geçersiz sayılması gerektiğine ilişkin itiraz eden tarafından hiç bir somut kanıt ve belge sunulmamıştır. Seçim hukukuna egemen olan serbest, genel oy, eşit, tek dereceli, gizli oy, açık sayım ve döküm ilkelerinin hangisinin kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkanı tarafından ihlâl edildiği, hiç bir şekilde ortaya konulmamıştır.” şeklindeki karar şu ifadelerle sonlandırıyor: “Yukarıda açıklanan nedenlerle, seçimin sonucuna ne şekilde etki ettiği hususunda somut hiç bir kanıt ve belge sunulmaksızın sadece sandık kurulu başkanının kamu görevlisi olmadığı sandıklarda kullanılan oyların tamamının geçersiz sayılarak 31 Mart 2019 Pazar günü İstanbul ilinde yapılan Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı seçimin iptali ve yenilenmesine karar veren çoğunluk görüşüne katılmıyorum.” ** Bu kararda da ifade edildiği gibi, ekranlarda sık sık toplumun önünde “Bir şeyler oldu ama ne oldu bilmiyoruz!” şeklinde çıkışların yanısıra kazanan tarafa yöneltilen ithamların gerekçeli karar yazısındaki açıklamalarla uzaktan, yakından bir ilişkisinin bulunmadığı açıkca görülmüştür. İktidar kanadının seçimin iptaline ilişkin söylemleriyle, YSK’nın gerekçeli kararının bağdaşmadığı da dolaylı olarak karar yazılarında ifade edilmiştir. YSK aldığı bu kararla geçmiş seçimlerin üzerine neden bu kadar düşmediği, neden itirazlara kulak tıkayıp hiç bir seçimin iptaline yönelik çaba sarf etmediği soruları ve şüpheleri de beraberinde getirmektedir. Bu kararla AKP’nin geldiği tarihten bugüne kadar yapılan tüm seçimlerin sorgulanması gerektiği lüzumu doğmuştur. Acaba bu seçimi iptal edenlerin hiç mi vicdanları sızlamaz? Hiç mi girdikleri hakkın ahirette karşılarına çıkmasından korkmazlar? Bu kararın siyasi bir karar oduğu sürecin başından itibaren bu anlamı taşıdığı görülüyordu. Keşke biraz olsun adalet duygusunu yaşayıp yaşatabilselerdi. Keşke bu karar alınırken bu kararı alanlar vicdanlarını sorgulayabilselerdi. En azından insanlık namına. En azından vicdanlar namına. ** Karnınızı biz doyuruyoruz! Bunların adına ben üzülüyorum!. Vergilerimizle görevini süren bir adam çıkıyor, “Karınlarınızı ben doyuruyorum, yine de oy vermiyorlar.” diyor. Bu nasıl bir ifade, nasıl bir kibir? Nasıl bir kompleks? Bu nasıl bir ilahlık taslamaktır böyle? Bunlar nasıl müslümanlık anlayışıdır ki, sözde inandıkları yüce kitabımızdaki, “Rızk Allah’tandır, sizi ancak o doyurur” ayetini görmezler, göremezler. O alkışlayanlara da sözüm şudur: “Taptığınız adam sizin ilahınız olabilir. Karınlarınızı o doyurabilir. Çünkü sizler, haram parayla altına cip çekip, süslüman ailenizle mutlusunuzdur. Bu söylem sizin ne kadar sapkın bir toplum olduğunuzun açıkca ifadesidir. Daha önce de peygamber ilan edildi. Sesiniz yine çıkmadı. Adına salavat getirildi. Sesiniz çıkmadı. “Bakara, makara” dediler yine sesiniz çıkmadı.” Son olarak şunu ifade edeyim: “Benim karnımı Allah’tan başka hiç bir güç doyuramaz. Biz böyle düşünen müslümanlarız. Hiç mi sözde alim geçinen dinci zevatlar sizleri uyarmaz. Haşa kim böyle diyebilir. Allah mı ki, “Sizin karınlarınızı biz doyuruyoruz” diyebiliyor. Bir müslüman çıkıpta, “Sen ne diyorsun be adam?” diyemiyor. İftarlar iftira saatleri olmamalı! İftar saati, israf saatine dönüştürülmemelidir. İftar saati, iftira saatine dönüştürülmemelidir. Dün bir poşet ekmeği çöpe atılırken gördüm. Müdahale etmek istedim edemedim. Biraz yakın olsaydım mutlaka ederdim. Bunu yapan da şeklen sözde müslüman bir tip. Bu ülkenin bilinçli insanlara ihtiyacı var. Ülkemizde yılda 6,5 milyon ekmek çöpe gidiyor. Tonlarca da yemek, kahvaltı. İnsanın önce gözü doymalı. Biz çöpe atılan o ekmeğin bir buğday tanesi için günlerce tarlada orakla ekin biçtiğimizi biliriz. Nasıl sofralara geldiğini nimetin kıymetini bilenler bilir. Her kesimin, her farklı düşüncenin yaşlı eskileri bunu çok iyi bilir. Hepimizin ortak değeri aynıydı eskiden. Şimdi böldüler, benim ebemin, dedemin, ninemin yaşantısı tanımadığın birinin ebesinin, dedesinin, ninesinin yaşantısına benzerdi. Yaşamsal olarak olmasa dahi eski Türkiye izi taşırdı herkes. Çünkü eskiler hep aynı kültürle büyüdüler. Kimse oy verdiği partisine tapmazdı. Ramazan ayında kul hakkıyla iftar açanlar, bu ülkenin değerlerini de yok etti, bitirdi. Herkes herkesle kavgalı.