Yapılan her iş, eylem başlangıç, süreç ve sonuç olmak üzere üç ana unsurla birlikte gerçekleşir. Bu açıdan bakıldığında şüphesiz ki yapılan her işin başlangıcı olduğu gibi bir de sonucu olacaktır. Bu tespit başka sahalarda geçerli olduğu kadar eğitim öğretim hayatı için de geçerlidir. 20 Ocak 2017 Cuma günü ilköğretim ve ortaöğretimde okuyan yaklaşık on sekiz milyon öğrenci 1. yarıyılı tamamlayarak karnelerini alacaklar. Karne notları (puanları) yüksek olan takdir veya teşekkür belgesi ile ödüllendirilen öğrenciler evlerine mutluluk içerisinde kalpleri sevinç ve heyecanla çarparak gidecekler. Diğer yandan notları düşük olan, karnesinde kırıkları olan öğrencilerse büyük bir kırıklık ve eziklik yaşayacaklar. Evde karşılaşacağı olumsuz tabloları gözünün önüne getiren öğrenciler belki de eve gitmek istemeyecekler. Birçoğu karnelerini ve notlarını kimselere göstermek/söylemek istemeyecek. Mahcup olmamak için kaçamak cevaplar verecekler. Ya da karneyi soranlara, “iyi” diyerek tek kelimelik cevapla geçiştirecekler. Neden? Çünkü ailelerine ve çevresindekilere karşı bir bakıma utanç duyacaklar, başarısız kabul edilecekler; belki azar ya da sitem dolu cümleler duyacaklar. Muhtemeldir ki komşu kızı, amcaoğlu ya da dayıkızı ile kıyaslanacaklar. Kimi yetişkinler cümlelere “filanın karnesi…mış” diye başlayacak.
Bilinmelidir ki eğitime sadece sonuç odaklı yaklaşmak her zaman sağlıklı sonuçlar vermeyebilir. Eğitimde sadece sonucun değil, sürecin de izlenmesi ve değerlendirilmesi gerekir. Nasıl ki trafikte kaza olduktan sonra sadece sonuca bakarak karar veremezseniz eğitimde de öyledir. Kaldı ki anne babalar eğitim olgusunun farklı aşamalarında etkin rol alsalar, gelecek sonuçtan üç aşağı beş yukarı haberdar olacaklardır zaten.
Ayrıca şu hususu da hiçbir zaman unutmamak gerekir. Okul hayatında akademik başarısı yüksek olanların, hayat okulundaki başarıları aynı derecede parlak olamayabiliyor. Hayat başarısı psikolojik, sosyal ve iş başarısının bileşkesinden meydana gelir. Dolayısıyla sadece karne odaklı bir değerlendirme bizi “başarı” kıstası konusunda yanlış genellemelere ve sonuçlara götürebilir.
Ebeveynlerin odaklanması gereken asıl nokta yalnızca karneler değil, eğitim öğretim sezonunun bütünü olmalıdır. Sürekli sonuç odaklı yaşamak, süreçteki gelişmeleri doğru değerlendirmemizi engeller. Sonuç başarısız olabilir. Ancak biz süreç içerisinde bulunmadıysak nedenleri tespit etme konusunda da yanılgıya düşebiliriz. Diyelim ki çocuğunuzun üç tane dersi zayıf geldi. Zamanında çocukla ilgilenmediyseniz, okulla iletişim halinde olmadıysanız, öğretmenleriyle ve okul rehberlik servisiyle irtibat kurmadıysanız probleme dair teşhisleriniz ne kadar sağlıklı olabilir sizce? Acaba öğretmen verimli ders anlatamadı mı? Öğretmen anlattı da öğrenci dinlemedi mi? Öğrenci dinledi de konuyu anlayamadı mı? O dersin öğretmeni ile özel bir sorun mu yaşadı? O derslerde devamsızlık mı yaptı? Yoksa öğrencinin o dersle ilgili temel konularda eksiği mi var? Canını sıkan, moralini bozan, kötü arkadaşları ve alışkanlıkları mı var? v.s. Bu ve benzeri soruları yüzlerce çoğaltabilirsiniz. Eğitim öğretim devam ederken, okul idaresi, ders öğretmenleri, okul rehber öğretmeni ile iletişim halinde olunursa bu soruların cevabını bilir, zamanında tedbir alırsınız.
Bir İngiliz atasözü ile bitirelim. “Bir gram tedbir bir kilo tedaviden iyidir.”