Size “zimem defteri nedir?” veya “zimem nedir, zimmet nedir” diye sorulsa ne derdiniz? Zimem, zimmet kelimesinin çoğuludur. Borç anlamına da gelir. Zimem defteri de borç defteri manasındadır. Günümüzdeki adıyla veresiye defteri demek daha doğru olacaktır.
Eski Ramazanlarda hali vakti yerinde olan kişiler, tek başlarına hiç tanımadıkları, bilmedikleri mahalleleri dolaşmaya çıkarlarmış. Oralardaki bakkal, manav veya başka esnafa uğrar, dükkanın ıssız bir anını kollar ve dükkan sahibiyle baş başa kalınca sorarlarmış:
“Zimem defteri var mı?”
Zimem defterinin olduğunu öğrenen kişi, eğer tespit ettikleri veya tavsiye edilen bir isim yoksa, kimin ne kadar borcunu ödediğini bilmeden, öğrenme gereği de duymadan, “Baştan, ortadan ve sondan şu kadar miktar sayfanın borcunu hesapla.” dermiş. Hesabı ödedikten sonra da “Haydi Allah kabul etsin” deyip dükkandan çıkarmış. Borç ödeyen kişi kimin borcunu ödediğini, borcu ödenen kişi hayır sahibinin kim olduğunu bilmezmiş. Bilme gereği de duymazmış. Gösteriş yok, gurur kibir yok, başa kakma yok, minnet altında bırakma yok.
Bugünkü kartlı sistemler, taksitli satış ve tüketici kredisinin yükünü o gün esnaf “Veresiye defteri” ile çekerdi. Günümüzde durum çok mu farklı? Tabiki Hayır. Dev sermayeli, sokaklara kadar giren marketlere karşı direnen mahalle bakkallarının ve esnaflarının birçoğunda halen veresiye defteri işler. İhtiyacı olan ve elinde nakit parası olmayan vatandaşlar bugün de mahallenin esnafından alış verişini yapar, dükkan sahibi de alacaklarını Veresiye defterine yazar. Eline para geçen borçlu da en kısa sürede borcunu öder.
Mahalle bakkalları özellikle Anadolu’da halen mahallelinin faizsiz bankasıdır. Günlük ihtiyacın olan parayı kısa vadeli faizsiz alırsın. Beş para ödemeden bir ay boyunca evinin bütün ihtiyacını bakkaldan görebilirsin. Ama aynı şeyi marketten yapamazsın. Marketler parasız, kredi kartsız sakız bile vermezler.
Mahalle esnafından ay sonuna kadar veresiye alırsın, maaşı alınca gider ödersin. Ödeme yapılırken de küsuratlar mutlaka düşülür, ve düz para alınır. Arada bir uğrarsın, çayını kahvesini içersin, soda, gazoz filan ikram eder.
Markette yüzlerce liralık alışveriş yaparsın. Önüne poşetleri atarlar. Peki ya bakkal?
Ekmek dahi alsan özenle sarar, poşetine koyar paranın üstünü güzelce eliyle takdim eder.
Leyla ile Mecnun dizisindeki, Erdal Bakkal’ın dediği gibi “Siz süpermarketten alışveriş yaparsınız ama cenazenize Erdal Bakkal gelir.”
Unutulmuş eski bir geleneği günümüzle kıyasla sizlere hatırlatmaktaki amacım, malum virüs belasından dolayı bir çok insanımız işini, gelirini ya kaybetme noktasına geldi ya da elde etmesini ertelemek durumunda kaldı. Ama hayat devam ediyor, ihtiyaçlar ne ertelenebiliyor ne de vazgeçilebiliyor. Her ne kadar duyarlı vatandaşlar ve resmi kurumlar vasıtasıyla ihtiyaç sahipleri tespit edilip karınca kararınca yardımcı olunmaya çalışılıyor olunsa da, hem ekonomik hem de sosyal çarkın sağlıklı bir şekilde dönebilmesi için yerel esnaflarımızında desteklenmesi gerek.
Bu anlamda hali vakti yerinde olan yada bu zor dönemde elindekini paylaşma düşüncesinde olanlar bu unutulmuş geleneğimizi tekrar hayata geçirebilirler. Malum bir kaç gün sonra Ramazan ayı geliyor.
Bu vesile ile minnetsiz ve reklamsız paylaşmanın hazzını toplumsal dayanışmaya döndürüp bu zor süreci atlatmak adına gelin bir adım atalım. İnanın o isimlerini bilmeden yüzlerini güldüreceğimiz insanların hayır duası daha içten ve daha makbul olacaktır.
Son sözüm Mevlana’dan olsun: “İçimizi dışımızdan daha çok süsleyelim. Zira dışımız halkın, içimiz hakkın baktığı yerdir.”