VATANA HİZMETÇİ
TANRI’YA KUL
Teröre kurban verdiğimiz bir kardeşimizi daha toprağa değil kalbimize gömdük. O bu vatana hizmetçi Yaradanına kul idi. Kula kulluk eden emperyalistlerin hizmetçileri tarafından gerçekleştirilen kalleşce bir saldırı ile “Bir gül bahçesine girercesine kara toprağa girenlerin” arasına katıldı şehidimiz. Mal mülk veya emekle kazanılmayacak bir rütbeye ve ünvana sahip olarak ayrıldı aramızdan. İnancımızda ve kültürümüzde ayrı bir yeri ve değeri olan, herkese de nasip olmayan şehitlik mertebesine ulaşarak, binlerce hemşehrisinin uğurlamasıyla göç etti ebedi istirahatgahına . “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır” diyen şaire kanıyla ve canıyla cevap verircesine…
Aslanların yurdunda çakallar barınmasın diye, bin yıllık kardeşliğin üç beş soysuz istediği için bozulmasın diye bugün can veren şehitlerimiz biliyor ki, kendilerinin kanları ve canlarıyla vatan yaptıkları bu topraklar için kendilerinden sonra gelenlerde onların izinde olacaklar. Bu inanç ve anlayışla, dün olduğu gibi bugünde, büyük bir azimle, devletimizin varlığı, milletimizin huzuru, vatanımızın bütünlüğü için neler yapabileceğini yeri geldiğinde dost düşman herkese göstermekten çekinmeyecektir. Dedesinin çok zor şartlarda kazandığı bu vatanı, torunu da bütün zorluklara rağmen yılmadan korumaya devam edecektir.
Tarihimizde vatan toprağına karşı en anlamlı çıkışı Mete Han yapmıştır. Çinliler Mete Han’dan önce atını isterler, verir. Sonra hizmetçisini isterler, verir. Daha sonra da iki ülke arasındaki çorak bir toprak parçasını isterler. Daha önceki istekleri kabul eden Mete Han’ın bu isteği de kabul edeceğini düşünenler onun; “at ve hizmetçi bana aitti verdim, ancak toprak milletin malıdır, savaşmadan verilmez” kararıyla kendilerine gelirler.
Çözüm süreciyle verilebilecek herşeyi elde eden kanlı terör örgütünün tutumu Çinlilerin Mete Han’a karşı olan tutumuna ne kadar da çok benziyor değil mi? Demokratik hak adı altında terörü dağlardan şehirlere indiren örgüt gerçekleştirdiği eylemlerle asıl amacını net olarak ortaya koymaktadır. Onların derdinin demokrasi ya da temel hak ve hürriyetler olmadığı bir kez daha belli olmuştur.
Başta şehidimiz Hakan olmak üzere son menfur saldırı da şehit düşenler nezdinde tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle yad ediyorum. Yaralılarımıza acil şifalar dilerken 1963 yılında Galip Erdem tarafından kaleme alınan bir yazıdan bir kaç bölümü sizinle paylaşarak bu menfur saldırıların son bulması için uyanık olmak gerektiğini vurgulamak istiyorum.
“Derin bir uyku içindesiniz. Rahatsınız, huzurlusunuz, memnunsunuz ! Olup bitenleri görememenin, uyandırılacağınızı düşünememenin keyfini sürüyorsunuz. Saadetinizin hep böyle devam etmesini, hiç uyandırılmamanızı isterdim. Fakat maalesef bir gün gelecek, siz de uyandırılacaksınız. Yazık ki o zaman, “Artık çok geç olacak !” Bir daha uyumak şöyle dursun yatak bile bulamayacaksınız. Ve o vakit, sizin hesabınıza üzülmek yine bize düşecek.
Biliyorum: Düşünmeyi sevmiyorsunuz. Düşünürseniz rahatınızın kaçmasından korkuyorsunuz. “Yuvanızın temeline dinamit koymak istiyorlar.” diyoruz, aldırmıyorsunuz. Sözümüze kulak verirseniz, tedbir almak gerekeceğini anlıyor, zahmete girmek istemiyorsunuz. Bir tek endişeniz var: Gününüzü gün etmek, dilediğiniz gibi yaşamak.Hiçbir feryat sizi uyandırmıyor, tehlikeyi anlamanızı temin etmiyor. Yaklaşan düşmanın ara sıra yumruğunu yiyor, hassas bir yerinize iğne batırılmış gibi şöyle bir sıçrıyor, şaşkın şaşkın bakıyor ve sonra da sayın başınızı yastığa gömüyorsunuz.”Olup bitenlere karşı uyanık olanlara ve uyanık kalabilenlere selam olsun…