YA DEFEDECEĞİZ, YA DA DEFNEDECEĞİZ!

Dünya üzerinde başlayan COVİD-19 pandemisi ülkemizde de ciddi tedbirleri beraberinde getirdi. Bu süreçte öne çıkan isim Sağlık Bakanı Fahrettin Koca yaptığı başarılı uygulamalar ve bilgilendirmelerle toplumun her kesiminin güvenini kazandı. Özellikle kutuplaştırma, ötekileştirme ve kendisi gibi düşünmeyenlere hakaret etme, cevap verme aşağılama yoktu. Tam bir beyefendi sorumluluk sahibi bir bakan olarak temsil ettiği milletinin tüm fertlerine karşı sorumluluk bilinci ile hareket etmesi takdire şayandı.. Elbette ki hatalar olacaktır. Elbette ki eksikler olacaktır.. Elbette ki yapılan uygulamalardan memnun kalmayanlar olacaktır... Ve hepsinden önemlisi bütün bunlara cevap veren eleştiren ama birlik ve beraberliği muhafaza etmek için çaba sarf edenlerde olacaktır.. Pandemi ülkemize girdikten sonra özellikle CHP’li büyükşehir belediyelerinin yardımlaşma çalışmalarının engellenmeye çalışılması ya da kraldan çok kralcılar tarafından engellenmesi siyasete malzeme edilmesi çok doğru bir davranış olmadığı gibi gücü elinde tutmak isteyenlerin devlet mekanizmasına sarılması dikkat çekicidir. Devlet iktidarı ile muhalefeti ile herkesin devletidir. O devlette yaşayan tüm bireylerin devletidir. Devlete Karşı söylem geliştirebilirsin.. İktidardakilerin(ekonomik, siyasal, dış politika, dünya görüşü vb.)politikalarını beğenmeyebilirsin şiddete, toplumun değer yargılarına(aşağılama hakeret etme, küçümseme, özgürlüğüne müdahele etme) dokunmadıkça fikirsel özgürlükler gerek bireysel anlamda gerekse gruplar halindeki düşüncelere bir başkasının ya da grupların özgürlük alanına müdahele etmedikçe suçlayamazsın, teşhir edemezsin hedef gösteremezsin. İşte maalesef ülkemizde son dönemlerde birbirlerinin ilgi alanına girmese de kendilerini her konuda yetkili sanan, otorite kabul eden; gruplar, şahıslar, kurumlar türemeye başladı. Cuma hutbesindeki insanlığın ruh dünyasına yaşam felsefesine yönelik ve sadece dini ve bilimsel açıdan cevap bulması gereken sözler hukuk dünyasından cevap almamalıydı. Hutbe de bireylerin cinsel ve yaşamsal tercihleri karşısında toplumu kin ve nefrete sevk ederek hukuk dışı eylem çağrısı yapılmış olsaydı baro belki bu hususta haklı olabilirdi. Ama sadece yaşamın doğasına ve inancının kendine yüklediği ödevleri doğru insan tasnifi yapmak uğruna kullanılan cümleler, üyelerini, kendine inanan bireyleri yönlendirmesi, onları inandıkları değerlerle buluşturma gayreti hukuktaki sivil kurumların işi olmamalıdır. ....................................................................... Özellikle cumhurbaşkanlığı makamının son dönemlerdeki açıklamaları yıllardır ifade ettiğimiz başkanlık, tek adamlık, hem bir partinin genel başkanı hem de ülkenin cumhurbaşkanı olmak ülkeye zarar getirir söylemlerimizi ve de düşüncelerimizi doğrular niteliktedir. Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsız ve her partiye eşit mesafede durması gerekir diyerek referandum öncesi karşı çıktığımız tüm hususlar bu gün toplumun ayrışmasına devlete olan güvenin zedelenmesine yol açar niteliktedir. Dünyanın demokrasi ile yönetilen hiç bir ülkesinde iktidar sahibi olan siyasi partiler muhalefeti ve de o düşünceleri benimseyen kitleleri de kendisi gibi düşünmeye zorlayamaz, devlet gücünü buna seferber edemez. Ülkemizde pandemi ile mücadele sürerken bir yandan da siyasi parti faaliyetlerini devlet otoritesi ve gücü ile sürdüren cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son ulusa sesleniş konuşmasında söylemi, muhalefete getirdiği sert eleştiriler toplumu ayrıştırmaktan daha da kinleştirmekten birbirine karşı nefret söylemlerinin artmasından başka bir işe yaramayacaktır. Oysa bizim bu günlerde daha çok birleştirici, uzlaştırıcı sevgi diline ihtiyacımız vardır. Türkiye’nin her noktasında alt kattaki üst kattaki komşusuna, gurbetteki sıladaki hemşehrisine, köylüsüne yardım edebilmek için seferber olmuştur. Siyasi partiler kendi çabalarıyla insanımıza ulaşmaya çalışmaktadır. Bir yanda devlet diğer yanda sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve bireysel girişimlerle toplum COVİD 19’un ekonomik darbesine maruz kalan kesimlere ulaşmaya çalışıyor. Kahvesini kapatana, berber dükkanını belirsiz bir süre açamayacak olana, lokantasına uzun bir müddet müşteri alamayacak olana ve buralarda ekmeğinin peşinde olan çalışan emek sahibi işçiye, simitçiye, garsona, kahvedeki ocakçıya haliniz nedir? Diye sormak kredisini faizle ötelemekten, borcuna borç katarak paket sunmaktan inanın daha iyidir. Çünkü çalışmayan demir pas tutar! Demiş atalarımız.. Bu kesim Bir kaç ay sonra dükkanlarını açtıklarında, ötelenen borçlarını, bu gün aldıklarını ödemek için çalışacak olan bu kesimler hazırdakini tüketmenin borçlanmanın bedelini ödeyecek olanlardır. Pas tutan iş verimini, yükseltmenin tekrar eski günlere dönmenin de bir bedeli olacaktır. Devlet işte orada yardım eden koşan, çare sunan olmalıdır. Böylesine zor bir dönemde muhalefete laf ederek belediyelerle zaman tüketerek ‘sen - ben’ kavgasına girerek devlet yönetmek akıllara ziyandır.. 1999 depreminde İstanbul belediyesi yardıma koştuğunda engelleyen yoktu! Daha dün Elazığ depreminde İmamoğlu nerede? Diye soranlar bu gün neden yardım ediyor? Bağış topluyor? Sorusunu soranlar bunu paralel devletle FETÖ ve PKK ile benzer tutanlar sahi siz devlet yönetme anlayışınız sadece iktidar olmak iktidarda kalabilmek adına mıdır? Sizin millet diye bir kaygınız, devlet diye bir aygıtınız yok mudur? İspanya, ABD ve İngiltere gibi çok sayıda ülkeye yaptığımız yardımlarla övünürken bu ülkelerin en kötüsünün kişi başı milli geliri 30 bin dolar civarında bizde ise kişi başı gelir 8500 dolar diyende var iyimser olarak 12 bin diyende ... Kıyas ise size kalmış.. Milletin bir kısmı pandemi süresince maske peşinde koşarken dış ülkelere yapılan yardımlarla övünmek bize mahsus bir olay olsa gerek... Atalarımız şu sözü ne güze söylemiş; ‘eve lazım olan camiye haramdır’.. Bizim insanımızın maske ihtiyacı, dezenfaktan vb. İhtiyaçları tamamıyla karşılandıysa ya da bu salgın bertaraf edildiyse bu yardıma söz söylenemez vesselam!!!!???.. Tabii ki değerlendirmek de buna ihtiyacı olup olmadığına karar verecek olan da vatandaşımızdır... Ülkemizin her yanında başlayan iyilik hareketleri bir çok evin kapısından çeşitli vesilelerle girdi. Kiminin evine koli olarak kimine nakdi olarak kimine ise devlet kanalı ile yardımlar ulaştırıldı. Durağanda ise bireysel anlamda Emin Adıgüzel tarafından başlatılan gıda kolisi bağışçılarının kolileri de bir çok haneye aş oldu umut oldu.. Hatırlanmak hatırlamak güzel bir duygudur. İnsanımızın bu hasleti ve birbirine olan güveni ile bu süreci de aşacağız... Dünya genelinde başlatılan bilimsel çalışmalar sonuçlanıp aşı bulunana kadar tedbirli olmamız gerektiği tüm bilim insanları tarafından sürekli tekrarlanıyor. Salgın; alınan tedbirlerle ve mevsimsel olarak yayılma hızında azalma gösteriyor. Bu durum hiç kimseyi aldatmamalı tedbirde zaafa düşülmesine neden olmamaldır. Bu süreçte alınan ve alacağımız tedbirlerle süreci ya def edeceğiz ya da sevdiklerimizi defnedeceğiz. Bu salgının çözümü de bilim dünyasının yapacağı çalışmalara ve bulacağı aşıya bağlıdır. Bu virüs insanlığa bir kez bulaşmış ve uzun müddette çıkacak gibi görülmüyor. Önemli olan insanlığımıza ve dayanışmamıza hastalıklı kafaların oluşturacağı virüslerin etki etmemesidir. Unutmayın ki; geleceğimiz ve insanlığın gideceği yol demokrasi, hukuk devleti buluşacağı adres ise aklını kiralayanlardan değil kullananlardan olabilmektedir. Şimdi aklımızı kullanmak gösterişe değil ihtiyaca göre politka üretmek geleceğe yön vermek adına birlik ve beraberliğimizi perçinleyecek söz ve davranışlarda bulunma zamanıdır.