YANGIN VAR!

Evet bu hafta böyle bir başlık atarak başladım yazıma. “Yangın var!..” Mahalledeki herkes yangının varlığını biliyor. Yangını çıkaranları bir kısmı biliyor. “Bu ateşi yakmayın, bu ateşin içine atmayın” diye bağıran bizlerde, “Yangını söndürelim” diyenlerin aslında yakanların da ta kendisi olduğunu bilenlerdeniz. Yıllardır bu satırlardan bir çok kişiye seslendim. Çoğu zaman sosyal medyadan çekinmeden her şeyi ifade edebildim. Sesimizi, nefesimizi tükettik. Manen bedel ödedik. Aylarımızı heba ettik. Bu mücadeleden vazgeçmedik. “Ekonomi de yangın var. Adalette yangın var. Ticarette yangın var. Toplumun içinde yangın var!” diye bağırdık. Yangın artık hayatımızın her alanında, nefes alıp verdiğimiz her ortamda var. Parasal düzen bir çok serveti aldı götürdü. Bu servetler maddi rakamlarla ölçülemez derecede insanı insan yapan en büyük sermayedir. Kişilik, karakter, sadakat, dürüstlük, doğruluk, teraziden şaşmama, adil davranma, bilinç ve şuurla yaşama, hayvanların hakkını gözetme, komşusunu düşünme, hak - hukuk nedir bilme, kimsesiz ve yoksulları ezmeme, kul hakkı yememe, devletin imkanlarıyla kendi işini görmeme, devletin parasını ailesine ve akrabalarına aktarmama, kendine ait olmayana el uzatmama ve kibirlenmeme gibi davranışlar bu sermayelerden sadece bazılarıdır. Buna çok yönlü eğitim diyoruz. Tavan yapan kültür, ahlâk, yozlaşmasında yangın daha da büyük. Doğada yangın çok daha büyük. Hayvanların yok edilmesi, doğa dengesinin insan eliyle bozulması, buna imkan ve müsaade edilmesi en büyük yangınlardan biridir. Ateş çemberi içinde yaşıyor, yaşatılıyoruz. Sinsi bir uyuşturucu enjekte edildi Türk milletine. Hissettirilmeyen ama felaketi çok büyük olan. Ormanlarımızda, kırsal alanlarımızda yangın var. Evet ciddi bir yangın var!. Denizlerimizde, adalarımızda, sınırlarımızda, topraklarımızda, değerlerimizde, çizgilerimizde, milli varlıklarımızda, manevi duygularımızda, kalbimizde, hislerimizde, yüreğimizde, elimizde, dilimizde, gözlerimizde, ailemizde, kendi aramızda, tarımda, çiftçimizde, sanayimizde, esnafımızda, üreticimizde, tüketicimizde yangın var. Öğretmen, öğrenci, doktor, hasta, camii, cemaat, imam, müezzin her alanda her kurumda, her camiada, her alanda yangın var!.. Topyekün bir bozulma hızla artıyor. İmam itikadden, cemaat şuur ve bilinçten, savcı adaletten, doktor teşhisten uzak. Bu benzetmeleri mecazi anlam ifade etmesi açısından yazıyorum. Özünden, sözünden, kültüründen uzak bir toplum tesis edildi. Her şey de bir sorun hasıl oldu. Güzelllikleri konuşamaz olduk. Doğru olanları savunamaz olduk. Adaleti tesis edemez olduk. Çocuklarımıza sahip çıkamaz olduk. Dini işimize geldiği gibi anladık. Gösteriş ve riyayı benimsedik. Kibir burnumuzdan inmez oldu. Dürüstlük denilen kavram yalan oldu. Kendi ateşimizi kendimiz yakıyoruz. Kendimizden kastım bu gerçekleri görememekten şikayetçi olduklarımız. Laf, söz geçiremediklerimiz. Fikirlerimizi kendi çıkarımız için değil, ülke ve millet için ifade ettiklerimiz. Nitekim yazımın içerisinde de bahsettiğim gibi ülkemizin her bir köşesinde, milletimizin büyük bölümünde söndürülmesi gereken bir yangın var. Yangın adı altında gerçekleşen doğa katliamlarını hepimiz görüyoruz. Bir değil, üç değil, beş değil. Her orman kendi kendine mi yanar? Hep denize nazır mı yanar? Hep villa yapılmaya müsait mi yanar? Bırakın bu işleri. Geçin bu hikâyeleri. Yanan her yerde bir rant oluştu. Yabancılara, torpilli yandaşlara peşkeş çekildi. Kaz dağları yıllardır katlediliyor. Sürmene ormanları yandıktan hemen sonra yabancılara hazır inşaat alanlarına dönüştürüldü. Bu güzel ülkeye bu kadar ihaneti hiç bir düşman yapamazdı, yapamadı da. Ancak bugün bunu içimizden yaptırıyorlar. BOP denilen çok yönlü proje her alanda işini götürüyor. İnsan katliamı, doğa ve canlı katliamı, huzur, adalet, sevgi katliamı tüm ifade ettiklerim.

Sevgili okurlarım, ülkemizde çok ciddi bir yangın var. Hayatımızı, yaşam alanımızı etkileyen tüm faktörlerde zedeleyen her konuda cayır cayır yandığımız. Sosyal, ekonomik, ahlâkî ve hayati tüm meselelerde ülkemiz ve milletimiz tam bir ateşin içinde yanıyor. Odun atan çok oldukça yanan daha çok olur.

Başkanların performansı!

Seçimlerin üzerinden 2 aylık bir süre geçti. Bu süre zarfında belediye başkanları henüz yeni - yeni ekibini, çalışma arkadaşlarını, atamalarını, ziyaret ve tebrik kabullerini tamamlayabildi. Geçen zamanda özellikle Ankara ve İstanbul büyük gözlem ve baskı altında. Belediye başkanlarının projeleri, vaat ettikleri ve olumlu yansıyan gelişmeler halkı daha barışık hale getirdiği aşikâr. Bir önceki senelere göre halkın kendisi biraz daha iç huzur anlamında rahatlamış gözüküyor. En azından kırıcılık, kavga ve kaos biraz daha uzaklaştı. Milleti birbirine düşman eden söylemler, illet ve zillet gibi gereksiz kavramlarla devleti yönettiğini iddia edenlerin ağızlarındaki çirkin ithamlar çok şükür seçimlerin bitmesiyle son buldu. Ankara’da Mansur Yavaş söylemlerini bir bir eyleme dönüştürdüğünü görüyoruz. İstanbul’da İmamoğlu bir çok projeyi ve işi yerinde takip ediyor. Esnafın içine giriyor. Halkın sorununu halka dokunarak öğreniyor. Çözmek için gayretler sarf ediyor. Belediyelerdeki kayyum tartışmaları devam ederken bu iki belediye başkanlarının görevden alınması da konuşuluyor. Bu demokrasiye darbeden daha çok, millete ağır bir fatura çıkarmak olur. Hakkın en a’lası yenmiş olur. Bir adayın, başkanın hukuksuz yanlışları varsa bu seçimden önce engellenir. Yasal bir düzenleme getirilir. Ama “Bu bizden değil” anlayışı ülkeyi de, milleti de dar boğaza iter. İlerleyen zamanlarda bu konulara daha çok değineceğiz. Şimdilik hoşçakalın...